LAN BEN BU İNTERNETİN...

Hep ilgimi çektiler. Güne bakanlar nasıl da teslim oluyorlar yer çekimine?

Günebaksalar da...

Hep ama hep, yere bakar görünürler.

Mevsim döngüye girdi yaa. İskenderun’un en güzel zamanları... Gündüzleri

sıcak, akşamları küçük küçük esintili...

******

 

İçi sigara dolu müzik kutusu olsaydı Şimdilerde…

Bir sigara çekiyorsun. Dr. Jivago ya da İpek Yolu film müziği çalıyor.

Hafta karıştırıyorsun bile hangisi Jivago ya da Niyegara Şelalesi‘nin müziği mi diye.

Şimdiler de olsaydı o kutulardan; kesin Ankara’nın bağları ya da Erik Dalı çalardı.

Çok etkileyici... Kutudan bir sigara alıyorsun; Ankara’nın bağları çalıyor.

******

 

Dışarıda kuşlar var ya...

Kargalar, güvercinler, martılar...

Ve çok uzaklarda kartallar...

Kimbilir belki de atmacalar...

Duyarsın seslerini. Herkes duymaz haa! Ama sen duyarsın. Hatta ve hatta su sesleri

bile duyarsın.

******

 

Bir dalga hışırtısı doluverir odana...

Satır aralarında alırsın soluğunu.

Dışarısı karışıktır velhasıl.

Açarsın pencereni. Ya da bahçeye çıkarsın.

Bahçe kalmışsa...

Kocaman kocaman bacalar tüter, Payas tarafında beyaz beyaz. Güneş dört mızrak boyu...

                            ******

Kaç kişi uyanık. Kaç kişi uykulu. Kaç kişi işten yeni geldi. Üst kattaki koronalı Hüsnü Abi’nin öksürüğü hiç durmaz. Ölecek mi acaba... son öksürükler mi?

Kaç kişi umut dolu. Kaç kişi ağlıyor... Kaç kişinin salyası akıyor... Orgazm olan var mı?

Ve kaç kişi sabahın köründe kırmızı donlu üstelik danteli Pakize’yi düşünüyor?

Kaç kişi ağaç katletmeyi düşünüyor düşünde?

Tutarsın kendini. Ya da tutamazsın, açarsın pencereyi bakarsın:

“Size ne Lan olum size neee! Dağılın lan.”

******

 

Eskisi gibi yazamıyorum. Beynim kısırlaştı. Ama pazar günlerine sıkıştırmaya çalışıyorum.

Aynı Rus Ruleti gibi. Tek atımlık. Kurşun boşa gitmemeli. Konu langır-lungur olmamalı.

İskenderun tuhaf yer... Belki de ondan çok seviyorum. Sabahlan pırıl pırıl güneş, akşama aniden sağanak yağmur.

Gel de çık işin içinden.

Park, sabah zamanında, civil cıvıl çocuk sesleriyle doluydu...

Akşam bir başka oldu...

“Ses deneme... aloo... bir iki… bir iki... cırrr... Hadi gel gidelim uzaklara gidelim, istersen

konuşayım babanla... cıstaka cıstak…”

                            ******

 

Ahmet Abim ilişti. Yanıma... “Telefonum yok... ne moktur…” kodum modum yoktur. İnternetten randevu al dediler... Şaşırdım kaldım Erkinim bi çare“ Ahmet abi çaresiz, suskun... Sıkıntılı…

Şaşkın sıkıntılı… hüzünlü... Yetmişsekiz yaşında... Aklım, daldı gitti uzaklara...

Her şeye rağmen... insanlar her şeyi güzel kılıyorlar da…

Yağmur da çiselemeye başladı... ister istemez düşünüyorsun;

“Lan ben bu interneti icad edenin.

Bazen içine ediyor yaşamın!...