BİRLİKTE GÜZEL

Antik Yunan döneminde yaşama ve yaradılışa ilişkin öğreti ve söylenceler kahramanlar, tanrıça ve tanrıların yaşamı üzerinden Yunan mitolojisini oluştururlar. Bu mitolojide yer alan efsaneye göre kadın ve erkek tek bir bedende dört kol, dört bacaklı olarak yaratılmıştı. Kendisinin diğer yarısı ile birlikte, kadın ve erkek bir arada, bir bütün olarak var olan insan mutluydu. Ve bir arada olduğu için de güçlüydü. Bir arada ve bir bütün oldukları için bu güç öyleydi ki tanrıların tanrısı Zeus’u korkutup öfkelendiriyordu. Efsaneyle ilgili bir yoruma göre Zeus bu öfkeyle dört kol, dört bacaklı tek bedende var olan kadın ve erkeği ikiye ayırıp, birbirinden uzaklaştırdı. Antik Yunan mitolojisine göre, o günden sonra, kadın ve erkek bir bütün olmak , güçlü olmak, mutlu olmak  ve aşkı yaşamak için diğer yarısını aramaya başladı.

Hurafeler, doğru bilinen yanlışlar ve çağın gerisinde kalan anlayışlar bir yana mitolojiler, öyküler, söylenceler ya da atasözleri yaşamın içinden çıkar ve yine yaşama dair mesajlar içerirler.

Yaşam birlikte güzel, ancak insan diğerinin tahakkümü altında ve kul olduğunda değil, birey olduğunda yani kendi yaşamı ile ilgili kararları,  kendi geleceği ile ilgili kararları kendisi aldığında güzel. Shulamith Firestone adlı yazarın ‘’Cinselliğin Diyalektiği’’ kitabında belirttiği gibi: Özgürlüğün temeli insanın kendi yaşamını kendisinin düzenleyebilmesidir; bağımlılıktan eşitsizlik doğar. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin sağlandığı ortamda, en azından partnerin doğaldır ki ve sıklıkla erkeğin Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini savunduğu ve içselleştirmiş olduğu ve en azından kendi yaşam pratiğinde bunu hayata geçirdiği ortamda güzel. Yani insanlar tek tek ve ayrı ayrı birey ve özgür olduklarında, partner seçimlerini özgürce yaptıklarında birliktelikleri de keyifli, eğlenceli ve güzel olacaktır.

Mitolojide yer alan öyküde kadın ve erkeğin birer yarım olması, bütün olma çabası,  belki de aşkı aramanın, diğerini aramanın bir nedeni ve mesajıdır. Kanımca insanın kendisi (ama yalnızca kendisi) yarım değil bir bütün olduğunda, kendisiyle barışık olduğunda, diğeri olmadan da yaşamına anlam katıp kendini aştığında ve yaşamını yeniden ve yine yeniden ürettiğinde birliktelikler daha doyurucu ve mutlu olabilir. Bir dua, Meksika ve El Salvador’ da yaşayan Nahua Yerlileri’ ne ait bir dua ne güzel de anlatmış insanın bir bütün olduğunu: Eşi’mi beni tamamlaması mecburiyetinden azat ediyorum. Ben eksik değilim. Çevremdeki her canlıdan, her an, yeni bir şey öğreniyorum. Kendi huzurum ve mutluluğum yegâne sorumluluğumdur. Kendimi onaylıyorum ve kendime saygı duyuyorum. Benim ve senin içimizdeki yüceliği selamlıyorum ve hatırlatıyorum: Biz özgürüz.

Birlikte olmak güzel, ancak insanın yalnızca kendisine bakarak, kendisini mutlu eden etkenlere bakarak değil, partnerinin farklılıklarının farkında olarak ve partnerinin mutluluk kaynaklarının farklı olabileceğini ve bunların neler olduğunu bilerek ve bu ihtiyaçlarına yanıt vererek birliktelik güzelleşir. Her bireyin yaşama doğduğu ortam, büyüdüğü mahalle ve okullar, arkadaşları ve öğretmenleri, okuduğu kitaplar, izlediği filmler, yaptığı yolculuklar, yaşam felsefesi, biyolojik anlamda hormonları ve hormon düzeyleri, kısaca dünyaları farklı. Ayrı gezegenin insanları gibi, John Gray’in ‘’Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten’’ kitabında anlattığı gibi. Kısaca partnerini üzen ya da mutlu eden kaynaklar, kimi zaman, seninkilerden farklıdır, bu kaynakların farkında ol ve bunlara göre yaklaşım göster. Örneğin partnerini dinlerken telefonla uğraşmadan, bir şeyleri karıştırmadan, beden dilinle hadi bir an önce konuşmanı bitir, işim var mesajı vermeden, sabırla ve gözlerine bakarak ve anladığını göstererek dinlemek.

Mitolojiler, öyküler, söylenceler ya da atasözlerinin verdikleri mesajlar, çoğu zaman ve belirgin olarak ataerkil yapının, erkekçi bakış açısının anlayışını yansıtırlar. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği, bir insanlık suçu olan kadına şiddet ve aile içi şiddet ataerkil yapının ve alt yapı kurumu olarak ekonomik sistemin sonuçlarıdır. İnsana, doğaya ve farklılıklara düşman olan bu ataerkil yapı ve erkekçi bakış açısı kadına saldırıp yaşamını yok ettiği gibi farklı cinsel yönelimli olan insanlara da acımasızca saldırıp yaşam hakkını elinden almaya çalışıyor. Bütün insanlar cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlerinden bağımsız olarak evrensel insan haklarına sahiptir. Cinsel yönelimi farklı olan bireylere yapılan saldırılar evrensel insan haklarına yapılan saldırılardır. Ataerkil yapıdan dolayı, partner ilişkileri dendiğinde ve bununla ilgili yazılar konu olduğunda da  heteroseksüel yönelim  tek yönelim şekli olarak vurgulanır. Ve yıllardır bir hurafe süregelir: Heteroseksüel yönelimler dışında kalan bütün cinsel yönelimler bir ruh hastalığıdır ve tedavi edilmelidir. Tıp dünyası 1974 yılına gelinceye kadar, hatalı bir şekilde, sanki farklı cinsel yönelimler bir hastalıkmış gibi tedavi etmeye çalıştı. Sonuç vermeyen bu çabalardan sonra, gerçekte farklı cinsel yönelimlerin de bir hastalık olmadığı ve tıpkı heteroseksüel yönelim gibi istemli ve karar verilen bir tercih değil, doğal bir yönelim olduğu anlaşılmıştır. Heteroseksüel yönelimi olan bir birey karşı cinse yönelmeliyim kararı vermez ve karşı cinsten hoşlanmalıyım diye bir tercih yapmaz. Bunu doğal olarak, içinden gelerek ve duygularıyla hissederek yapar. Farklı cinsel yönelimleri olan bireylerde de heteroseksüel yönelimde olduğu gibi, gerçek tam da budur.

Ülkemizin de dahil olduğu pek çok dünya ülkesi sağlık sistemleri ruhsal bozuklukların sınıflandırılmasında Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD) ve Amerikan  Psikiyatri Birliği’nin yayınladığı Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’nı (DSM)  referans alır. İşte bu kaynaklar, önce Amerikan Psikiyatri Birliği 1974 yılında, sonra Dünya Sağlık Örgütü 1990 yılında, farklı cinsel yönelimleri duygusal bir sorun, ruhsal bir bozukluk veya hastalık olmadığına karar verip onayladılar ve ruhsal bozuklukların yer aldığı ve sınıflandırıldığı –ICD ve DSM- kitapçıklarından çıkardılar.