TOPLUMSAL BAKIŞ AÇISININ KADIN CİNSELLİĞİNE ETKİLERİ

Ataerkil yapının beslediği toplumsal cinsiyet eşitsizliği; bebeklik döneminden başlayarak bütün yaşam sürecini etkilemekte, kadını değersizleştirmekte, özgüvenini sarsmakta ve sıkıntılar yaşatmaktadır. Daha da ötesi kimi zaman da yaşam hakkını elinden almaktadır.

Toplumsal bakış açısının ataerkil yapıyla şekillenmesi yaşamın bütün alanlarını etkilemektedir. Ve bu alanlardan biri olan cinsel yaşam alanı da bundan fazlasıyla payını almaktadır. Mutluluğu, hazzı, keyfi ve eğlenceyi getiren bir cinsel yaşamın ön şartı ; öncelikle kadın ve erkeğin insan hakları kapsamında cinsel haklar açısından eşit olmasıdır.

Daha gebelik dönemindeyken, erkek beklentisi olup, ultrasonda kız olduğu anlaşıldığında süreç başlamakta, doğumla birlikte aralanan büyüme sürecinde de istenmeyen çocuk konumuna düşürülmekte ve değersizleştirilmektedir.

Erken çocukluk döneminde ‘’ hadi pipini göster ‘’ anlayışıyla penis ve erkeklik kutsanmakta, kız çocuğunda yetersizlik duygularının tohumları atılmaktadır. Erkek ergenlik döneminde mastürbasyon yapmasının hakkı olduğunu ve cinsel içgüdünün doğal sonucu olduğunu öğrenir. Kız çocuğunun cinsel içgüdüsü yok sayılarak, mastürbasyonun erkeklere özgü olduğu, kız çocukları için ayıp, yasak ve günah olduğu vurgulanır. Mastürbasyon yapan kız çocuklarında da suçluluk duyguları yaratılır.

Erkek büyüyüp te 18 yaşına geldiğinde ‘’ milli olmak ‘’ hakkına sahip olur. Yani cinsel ilişkiye girme hakkı kazanır. Kız çocuğu binlerce kez uyarılarla karşı karşıya kalır. Kızlık zarının bekaretle bir ilgisi olmasa da kendi canından daha değerli olduğu hatırlatır. Zaten büyüme sürecinde de mesajlar verilmiştir; İp atlama kızlık zarın yırtılır, bisiklete binme kızlık zarın zarar görür, duvardan atlama orana çöp batar, ağaca çıkma dal batar, zarın zarar görür v.b. liste uzayıp gider. Kız çocuğu cinsel organından korkar duruma getirilir, kendi bedenine yabancılaştırılır.

Ebeveynler partner ilişkilerinde erkek çocuklarını destekler ve özgürlük tanırken, kız çocukları için partner ilişkilerini  namus meselesi haline getirebilmektedirler.

Kız çocuklarına büyüme sürecinde; cinsel ilgilerini ve arzularını bastırmaları, zamanı gelince evlendiklerinde edilgen konumda cinselliğin kendisi için değil de, yalnızca eşine hizmet anlamı taşıdığı öğretilir. Geleneksel, ataerkil, erkekçi bakış açısına göre kadın, cinselliği konuşmamalı, ilgilenmemeli, mastürbasyon yapmamalı, edilgen olmalı, seksle bir işi olmamalıdır. Böylece ‘’iyi kız sendromu’’ olan bireyler yetiştirilmektedir.

Bedenine ve cinsel organına yabancılaştırılan, cinsel arzu ve istekleri yok sayılan, mastürbasyonu ve cinsel fantezileri günah ve ayıp olarak değerlendirilen, partner ilişkileri engellenen kız çocuğu, gelecekte cinsel isteksizlik, cinsel anlamda uyarılma bozukluğu, vajinismus veya orgazm olamama sorunları ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

Ne büyük haksızlıktır ki; en temel cinsel bilgilerden yoksun bırakılan, kendi cinsel organından korkar duruma getirilen, ayıp ve günah diye mastürbasyonu engellenen, partner ilişkilerine, sözde namus adına,  izin verilmeyen kız çocuğuna günü gelip evlendiğinde, gerdek gecesi, ‘’hadi kocana kadınlığını göster’’ denmektedir.

Cinselliği ve seksi öğrenme yeri gerdek gecesi yatağı değildir. Çocuğunun soru sorması ile ailede başlayan cinsel eğitimde ebeveynlerin, geçiştirerek veya görmezden gelerek değil, bilinçli ve doğru yaklaşım göstermeleri önemlidir. Bu da ebeveynlerin doğru ve bilimsel bilgilere sahip olması ile gerçekleşir. Dogmatik anlayışlara değil, bilimsel verilere dayalı cinsel eğitim öncelikle milli eğitimin politikalarında yer almalıdır.

Kendi bedenini tanıma, insan biyolojik yapısıyla ilgili basit ve temel bilgileri alma ve bedeniyle barışık olmayı sağlayan ve ailede başlayan cinsel eğitimin kurumsal anlamda okulda  devam ederek, yaşam boyu sürekliliği sağlanmalıdır.

Seks eğitiminin verilmesi ve flört anlamında partner ilişkilerinin ergenlik döneminde başlaması hem kadın ve erkeğin birbirini tanıması hem de gelecekte mutlu ve keyifli bir cinsel yaşama ulaşılması için ön koşuldur.

Dünya Cinsel Sağlık Birliği (Worl Association for Sexual Health) kabul edip yayınladığı Cinsel Haklar Bildirgesi, cinsiyet ayrımcılığı  dahil olmak üzere, hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın bütün insanların, insan hakları kapsamında, cinsel haklardan eşit olarak yararlanma hakkına sahip olduğuna vurgu yapar.

İnsanların partner seçimlerini özgürce yapabildikleri, kadın ve erkeğin hem genel anlamda insan hakları hem de özelde cinsel haklar açısından eşit olabildikleri, cinselliği konuşabildikleri, arzu ve isteklerini rahatça söyleyebildikleri, bilimsel cinsel eğitimin yaşam boyu verilebildiği, cinsel hazzın ve keyfin herkes için sağlıklı yaşamın bir boyutu olduğunun ayırdına varılabildiği bir toplum dileğiyle…