Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanması geçmişten günümüze, yaşamın tüm alanlarında, örgütlü kadın hareketinin mücadelesiyle edinilen kazanımların kutlanmasıdır. Evrensel insan hakları kapsamında kadın haklarının geliştirilmesinde Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanması önemli bir tarihsel süreçtir. Bu sürecin, başlangıcıyla ilgili tartışmalar olsa da kadının çalışma ve toplumsal yaşam içindeki konumuyla ilgili olduğu açıktır. Bir tekstil fabrikasında, insanlık onuruyla bağdaşmayan, ağır koşullarda çalışan kadın işçilerinin grevi ve katledilmeleriyle başlayan ve sosyalist kadın hareketi ile ivme kazanan mücadeleler, günümüzde başta kadın örgütleri olmak üzere evrensel insan haklarını ve çağdaş yaşamı savunan toplum kesimlerince sürdürülmektedir.

Gerek özel gerek kamu yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılığın ortadan kalkması evrensel insan haklarının gereğidir. Yaşamın bütün alanlarında cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların katılımı önemlidir ve sağlıklı bir toplum için ön koşuldur. Yaşamın hangi alanında olursa olsun kadına yönelik her türlü ayrımcılık insanlık suçu ve insan hakları ihlalidir.

Ekonomiyle ilgili yaşama baktığımızda cinsiyete dayalı ayrımcılık nettir; kadın aynı iş gücü ve emekle çalıştığı halde daha düşük ücret almaktadır. Ekonomik yaşama katılımda daha az fırsat verilip erkeğe bağımlı duruma getirilmektedir. Çalışan kadının doğum sonrası ücretli izin süresi yetersizdir. Bununla ilgili olarak erkeğin de sorumluluk alma açısından izin ve yasal düzenlemeler kadının aleyhinedir.

Eğitim ve öğretim alanına baktığımızda da kız çocukları ve kadın açısından cinsiyet ayrımcılığı sürmektedir. Bu ayrımcılık ailede başlamakta kız çocuklarına ev temizliği, yemek yapma, bulaşık yıkama gibi işler öğretilirken, erkek çocuklar dışarda gezmeye, dolaşmaya futbol oynamaya, spor yapmaya gönderilmektedir. Kız çocukları erken yaşta evlendirilip eğitim ve öğrenim yaşamından koparılmaktadır. Başta okuryazarlık olmak üzere eğitim ve öğretim kurumlarına katılım oranları, cinsiyet ayrımcılığı sonucu, kız çocukları ve kadınlar açısından dramatik olarak düşüktür.

Siyasal yaşama baktığımızda da durum farklı değildir. Kadınların siyasal yaşama katılımı ve karar mekanizmalarında yer almaları toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi ve demokratik bir anlayışın yerleşmesi açısından son derece önemlidir. Ataerkil yapı ve erkek egemen bakış açısı gelişimin önünde bir engel oluşturmaktadır.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 yılında yayınladığı raporunda cinsiyet eşitliği açısından en iyi üç ülke; İzlanda, Norveç, Finlandiya olurken Türkiye 146 ülke arasında, ne yazık ki, 129. Sırada yer almıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 19 Aralık 1979’da toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesinde önemli bir adım olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni kabul etmiştir. Ülkemiz bu sözleşmeyi 1985 yılında imzalamıştır. Bu alanda atılan diğer bir adım İstanbul Sözleşmesi’dir. Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele hakkındaki bu sözleşme önemli bir kazanımdı. Ne yazık ki, İlk imzacısı olduğumuz sözleşmeden 20 Mart 2021 tarihinde yayımlanan kararla çekildik.

Evrensel insan haklarının gereği olarak cinsiyetler eşit hak, fırsat ve olanaklara sahip olmalıdır.

İnsan hak ve özgürlükleri çerçevesinde kadın haklarını savunan ve toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirme çabalarında olan kadın örgütlerinin desteklenmesi önemlidir.