Yıllardır Hatay’ın güzel sahil ilçesi İskenderun’da bitmek bilmeyen bir yara var. Herkesin bildiği, kimsenin elini taşın altına koymadığı, her patlamayla birlikte insan sağlığını biraz daha hiçe sayan bir yara: Taşocakları.
Her dinamit sesiyle yer sallanıyor, ama asıl sarsılan vatandaşın sabrı. Her patlamayla birlikte göğe yükselen o yoğun toz bulutu sadece doğayı değil, insanların ciğerlerini de hedef alıyor. Özellikle astım ve KOAH hastaları için bu durum artık dayanılmaz bir eziyete dönüşmüş durumda. Evinin penceresini açamayan, çocuğunu dışarı çıkaramayan, nefes almak için oksijen tüpüne muhtaç hale gelen vatandaşlarımız var. Bu normal mi?
İskenderun’un hangi mahallesinde taşocağı patlaması yaşansa, o sesin yankısı sadece dağlara çarpmıyor; bir annenin duasına, bir çocuğun öksürüğüne, bir yaşlının çaresizliğine dönüşüyor. Çözüm nerede?
Artık sabrımız tükendi. Yetkililere, milletvekillerine, belediye başkanlarına, çevre müdürlüklerine, hatta Cumhurbaşkanlığı'na kadar uzanan herkese açık çağrımızdır:
İskenderun halkı sahipsiz değildir. Bizler bu şehrin gerçek sahipleriyiz.
Taşocağı işletmeleri halk sağlığını tehdit ederken sessiz kalanlar da en az onlar kadar sorumludur. Hangi raporlar bu patlamaların zararsız olduğunu söylüyor? Hangi vicdan, yaşananları “mecburuz” diyerek meşrulaştırıyor? Hangi kalkınma anlayışı, halkı hiçe sayarak sürdürülebilir olabilir?
Biz toza, dumana, gürültüye karşı değiliz yalnızca. Biz bu vurdumduymazlığa, bu duyarsızlığa karşıyız. Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu yeterli bir sebep değil mi?
Artık bu çığlık duyulsun.
Artık bu sorumsuzluk son bulsun.
İskenderun halkı adalet istiyor, nefes istiyor.