Bizi duyan var mı?

Çığlıklarımız, ağlamalarımız arşa ulaştı…! Bizi ilk günler duyan olmadı…

Sonra dünya depremi anlatırken; “Türkler çıldırmış olmalı, yardım tırları jantların üzerinde uçarak gidiyor “ dedikleri her an ağladım.

İnsan ömrü kısa ve zamanı anlamayacak kadar çabuk bitiyor, zamansız ayrılıklar getiren bir felaket yaşadık. Bu felaket deprem değil, kıyametti… Fırsat ve zaman vermedi; öyle çok salladı ki; iyi, kötü tüm binalar zarar gördü. Bitmeyen saniyeler sanki yıl gibi…artık bir şeyin sonuna geldiğinizde tarifsiz bir  şuursuzluk haliyle başbaşa kaldık…

Sonrasındaki soğuk, bitmeyen karanlık, doğmayan güneş, yakarışlarımızı duymadı o gün Allah’ımız ya da ben öyle sandım…

Sonrası çığlıktı,ne çok yıkıldık yollar, evler yerle bir oldu..!  Kaç, kurtul, saklan diyen alt bilinçle herkes yakınlarına ulaşıp güvenli bölgelere yerleştirmeye başladı. Araç konvoyları, sağa sola bakıp sürekli ağlamalar, sanırım günlerin geçmediği zamanlardı… Bir şehir nasıl kırılır, yıkılır sevdiklerimiz zamansız bir yolculuğa nasıl çıkar ve siz arkada kalanlar nasıl baş edersiniz bu durumla diye sormak isterim? Siz olsaydınız ne yapardınız?

Ve biz ne yaptık…!

Günlerce yakınlarımızı göçük altında bekledik; hiç hissetmediğim kadar üşüdüm o günlerde, ne kalbim ısındı, ne vücudum.

Bekledik; mucizeler bekledik, hemen toparlamayı ama olmadı ve hala bekliyoruz…

Kalbimizi sıkan kocaman bir el hala içimizde ; ne biz tam olduk ne Antakya…! yerle bir olan bir şehre tarihi tanıklık ettik.

Ne güzel, ne duygu barındıran bir şehirdi Antakya…

Herkes İskenderun iyi dese de, biz hala yıkımlarla uğraşıyoruz, Bir yıl oldu…!

Yapılan pek bir şey yok. Deniz şehirden yüksekte, sahildeki evler bir yıldır sular altında, üst akıl var mı ya da düşünüyorlar mı yoksa beklemek mi gerekiyor bilmiyorum;  ama şehrim gülmedi o günden beri…! Hava koşulları ya yağmur yağdı, seller oldu, ya fırtınalar çıktı uçurdu çadırları, evleri…

Şimdi gelen göçle şehir nüfus olarak arttı ama evlerimiz yıkıldığı için konut yok, gidenler dönmek istiyor gittiği gurbetten… Koşullar zor, pahalı ve yoksun bir şehir oldu.

Bereketinden taşan şehir; şimdi öksüz ve garip… Toparlanacağız biliyorum; gayret içinde kalkmaya çabalıyor….

Evet devlet bize yardım ediyor, ama bir şeyleri planlayıp hayata geçirmek öyle kolay olmuyor sanıyorum.

Sevgili dostlarım; biz güçlü bir halkız,  bundan da sağ salim kalan dostlarla kalkacağız belki ama şu anda biraz ruhsal durumlarımız sıkıntılı…

Öfkemizi  birbirimize yönlendirmeyelim, El ele tutuşma vakti ; kısa karları güdüp evleri, arsaları fahiş fiyatlara satmak anlık mutluluk verecek mal sahiplerine;  ama ben bu dünyadan 1 TL götüren bir kul görmedim;

Ben, ben diye bağırmayı bırakıp biz diyelim lütfen! üst akıl sahipleri liderlik yapın ve biz toparlayın. Elini taşın altına sokarak biri var mı?  Ben üzerime ne düşerse yapmaya hazırım.

Mesela anıt alanını biraz yükseltsek , üzerine mozaikten  kocaman şehrimizin güvercinini mozaik sanatçıları yere işlese, sonra kaybettiğimiz her canı bir renkle  mozaiklerle anıtın dört tarafına işlesek ve 6 Şubat bizim yas günümüzde anma  ve toplanma noktamız olsa…

Bizi göklerden bakınca orada barış ve kardeşliğin anıtı olarak görseler nasıl olurdu? Hayali bile güzel; 6 Şubat’ta kalbimizi bıraktık, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama dayanmak ve sabır bize kalan miras…!

Kalın Sağlık Ve Huzurla,  Sevgi ve Selamlar