ÖLMEK BU KADAR MI KOLAY!

[email protected]

Selam Dostlar,

Yazının başlığı biraz iç karartıcı mı geldi size?

Hayatından vazgeçen insanları konuştuğumuz bu günlerde sanki en iyi başlık bu gibi geldi bana!..

Geçim sıkıntısı, bitmeyen borçlar, büyüyen çocukların artan ihtiyaçlar, yalnızlık, anlaşılmamak, korkmak !...

Liste uzar gider, yazdıkça yazılır…

Anneannem bize insanın kendi canına kıyması günah derdi; hem de günahların en büyüğü! Cennetle cehennemin arasında bir yer var oraya ARAF denir diye anlatırdı ve insan bu arada kalmayı, cehennemde olmaktan zor olduğunu, hatta bu kulların “ne olur beni cehenneme alın” diye feryat ettiklerini anlatırdı.

Canından vazgeçeceğine; düşün bakalım nasıl çözersin “Gün doğmadan neler doğar. “ anneannemin sözleriydi. Babası Kore Savaşına gitmiş dönmemişti. Bir çocukla kalan anneannemin annesini de ölen kocasının kardeşi ile yani anneannemin amcasıyla evlendirmişlerdi.

Sonra derdi anneannem; aklım erince, üvey ana geldi, anamın kuması, çok çocukları oldu. Evde annem baş hizmetçi ben de ikinci derdi. Çok aç yatmışlar yatağa!..

O zaman bile hiç ölüp kurtulmak gelmediydi bizim aklımıza diye anlatırdı(Ege şivesi, kusura bakmayın).

Zorlukları hayatta hep suya benzettim ben. Zaman zaman önüne kattığını götürür, boğulursun; bazen de demire dökülür, sıcak demir dayana dayana çelik olur. Farklı bir ironi belki ama HAYAT bunun adı. Sen neye benzetirsen O. Hayat dağ da olur, taş da bazen cennet bazen cehennem. Ama kısacık ve güzel !..

Bazen intihar edenlerin cenazelerine katılırım. Kimse çok ağlamaz, hep bir derin suçlulukla en yakınları derin bir sessizliktedir. Ve içimden derim ki ; eminim ölen kişi görse, en yakınlarına bu kadar ağır bir yük bırakmamak için yaşamayı seçerdi!..

Tabi ki derin depresyon ve akıl sağlığı yerinde olmayanları söylemiyorum. Zaten benim alanım da değil. Ama kalıp savaşmak ve sabretmek, her karanlık gecenin sabahına uyanacağınız günün umudu ile yaşamak, en sevdiğimize daha uzun sarılmak !..

Aklıma gelen daha pek çok çıkış kapısı olsa da hepsini yazamadım, gerisini siz doldurun. Boşluk doldurmak gibi…

Ve yine anne-babalar biz acaba nerede yanlış yapıyoruz da gencecik çocuklar vazgeçiyorlar?

Çok mu eleştirdik…

Sevgimizi mi esirgedik?

Yalnız mı bıraktık?

Ya da her şeyi çok çok verip onun güçlenmesine izin mi vermedik?

İlk zorlukta ne yapacağını mı öğretmedik?

Ona mutsuz ve umutsuz olması için mi örnek olduk?

Evde “Hayat bayram olsa” şarkılarını mı söylemedik?

Sevgili dostlarım, ilişkinin her zaman iki ucu vardır;biri sizde,biri karşı tarafta.

Yaşadığımız olumsuzluklarda bir birim sizin suçunuz varsa doksan dokuz birim karşı tarafın suçu vardır.

İşte bazen bir birim öldürür!

Çok zor zamanlardan geçiyoruz. 1936 buhranı,1980 buhranı vb. buhranlar gibi bu yıllar savaş, açlık, yokluk, yetmezlik…

Her şeyden haberimiz olan medya, dostlarımızın yokluğu, dijital dünya, yalnızlık, her şey sebep!

Ama mücadele edip hayatta kalırsanız hep umut var!

Çocuklarımızla biz de bu zor zamanlarda hatıra kalsın diye dövme yaptırmıştık. Eşim dövme tarzım değil dediği için burada konu dışı kalmıştı. “Nefes aldığın sürece umut vardır!”

Hadi nefes almaya devam. Bazen göğsünüze bir öküz oturmuşçasına sıkışsanız da hadi vazgeçmeyin!

Sizleri hep seviyoruz!...