İskenderun’da Zeytin, Narenciye ve Tahrifat!
Akdeniz ikliminin bereketli topraklarına sahip olan İskenderun yüzyıllar boyunca zeytinlikleri, narenciye bahçeleri ve çalışkan köylüsüyle tarımsal bir kimliğe sahipti. Bu kimlik, sadece görsel bir peyzaj değil, aynı zamanda toplumsal yapının, ekonominin ve yaşam tarzının da temelini oluşturuyordu. Osmanlı tapu tahrir defterleri ve arazi dağılımına dair belgeler bölgenin tarih boyunca nasıl bir tarım merkezi olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu köklü gelenek günümüzde sanayileşme, plansız kentsel yayılma ve iklim değişikliği gibi sebeplerle geri plana itilmiştir.
Osmanlı Kayıtlarında İskenderun’un Tarımsal Silueti
16. yüzyıl Osmanlı tapu tahrir defterlerinde İskenderun kazası zeytin ve narenciye yetiştiriciliğiyle öne çıkan bir alan olarak tanımlanır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan 1536 tarihli Tahrir Defteri'nde İskenderun ve civar köylerinde yer alan "zeytunluk" ve "nar bahçesi" kayıtları bu bitkilerin ekonomik ve toplumsal hayattaki yerini açıkça ortaya koyar. Özellikle Belen, Arsuz ve Dörtyol gibi bölgelere yayılan zeytinlikler sadece yağlık ürün olarak değil, aynı zamanda takas değeri yüksek bir meta olarak da kullanılırdı.
Narenciye ise 18. ve 19. yüzyıllarda bölgede yaygınlaşan bir ürün grubu haline gelmiştir. Osmanlı arşiv belgelerinde "limunluk" ve "turunçluk" olarak adlandırılan araziler genellikle vakıflara gelir getiren alanlar olarak tahsis edilmiş, bu da narenciyenin önemli bir ekonomik kaynak haline geldiğini göstermektedir. Bu arazilerde sulama düzenekleri, teraslama teknikleri ve ortak işletme modelleri de kayıtlara geçmiştir.
Tarımın Sosyal ve Ekonomik Yansımaları
Zeytin ve narenciye tarımı sadece ekonomik anlamda değil aynı zamanda sosyal dokunun şekillenmesinde de belirleyici olmuştur. Köylüler arasındaki ortak emek, imece usulü, hasat bayramları ve ürün takası gibi uygulamalar bir yandan toplumsal dayanışmayı güçlendirirken, diğer yandan bu ürünlerin bölgesel kimlik için ne kadar merkezi olduğuna işaret eder. Tapu defterlerinde yer alan "müşterek tasarruf" (ortak mülkiyet) yapıları da bu sosyal ilişkilerin hukukî zeminini oluşturmuştur.
Bugün: Sanayiye Kurban Edilen Topraklar
Günümüzde İskenderun, demir-çelik sanayisi, liman ve lojistik faaliyetleriyle öne çıkan bir merkez haline gelmiştir. Ancak bu gelişme büyük oranda bölgenin tarımsal alanlarının tahribatı pahasına olmuştur. Son 50 yılda birçok zeytinlik sanayi parsellerine dönüştürülmüş; narenciye bahçeleri ise ya imara açılmış ya da sulama yetersizliği nedeniyle terk edilmiştir.
Tarımla geçimini sağlayan köylüler, ya sanayi işçisi haline gelmiş ya da göç etmek zorunda kalmıştır. Bu durum bölgenin hem sosyal yapısını hem de ekolojik dengesini sarsmıştır. Tarımsal üretimin azalması gıda güvenliğini tehdit etmekte; özellikle iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte gelen dönemsel kuraklıklar, çiftçiyi daha da zor duruma sokmaktadır.
Öneriler
İskenderun'un tarımsal mirası yalnızca geçmişin hatırası olarak değil, aynı zamanda geleceğe dair sürdürülebilir kalkınma modellerinin inşa edilebileceği sağlam bir temel olarak değerlendirilmelidir. Osmanlı arşivlerinde açıkça görülen zeytinlik ve narenciye alanlarının sistemli dağılımı geçmişte bu bölgede tarımın bilinçli ve planlı bir şekilde yapıldığını göstermektedir. Günümüzde yaşanan tarımsal çöküşe karşı, bu tarihsel birikim modern politika üretiminde referans alınmalıdır.
Bu bağlamda önerilebilecek bazı somut ve uygulanabilir adımlar şunlardır:
Koruma Amaçlı Tarım Haritaları Hazırlanmalı: Osmanlı tahrir defterlerindeki tarihi tarım bölgeleri modern haritalarla eşleştirilmeli ve bu bölgeler “tarımsal miras alanları” olarak ilan edilerek imara veya sanayiye açılması sınırlandırılmalıdır.
Zeytinlik ve Narenciye Bahçeleri İçin Teşvik Programları Oluşturulmalı: İskenderun ve çevresindeki köylülere yönelik özel destek paketleri geliştirilerek üretim sürecine yeniden katılımları sağlanmalı, geleneksel üretim tekniklerine dayalı organik tarım desteklenmelidir.
Kooperatifleşme Yaygınlaştırılmalı: Küçük ölçekli çiftçilerin bir araya gelerek oluşturacakları üretim kooperatifleri hem ekonomik dayanışmayı artıracak hem de pazarlama süreçlerinde rekabet güçlerini yükseltecektir. Tarihte olduğu gibi müşterek tasarruf sistemlerine benzer yapılar kurulmalıdır.
Tarım-Sanayi Dengesi Yeniden Kurulmalı: Sanayi yatırımlarının çevresel etkileri dikkate alınmalı, zeytinlik ve narenciye alanlarına yakın bölgelerde yeni sanayi parselasyonu yasaklanmalı; mevcut tesisler ise doğaya duyarlı üretim biçimlerine zorlanmalıdır.
Zeytinliklerin Yok Edilmesi Engellenmeli: Maraş depremlerinin ardından çıkarılan bazı olağanüstü hal yasaları ve imar düzenlemeleri, felaket bahanesiyle özellikle zeytinlik alanlarının yapılaşmaya açılmasının önünü açmıştır. Bu düzenlemeler kısa vadeli ekonomik çıkarlar uğruna hem doğanın hem de geçmişten gelen tarımsal mirasın yok edilmesine kapı aralamaktadır. Zeytin ağaçları sadece birer tarım ürünü değil; aynı zamanda binlerce yıllık bir kültürel belleğin taşıyıcısıdır. Bu yüzden afet sonrası yeniden inşa süreçlerinde zeytinliklerin ranta kurban edilmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Bu tür yasal boşluklar ve istisnalar derhal kaldırılmalı, zeytinlikler anayasal güvence altına alınmalıdır.
İskenderun’un tarihsel tarımsal dokusunu korumak, yalnızca geçmişin bir hatırasını muhafaza etmek değil; aynı zamanda bölgenin gıda egemenliği, kırsal istihdamı ve çevresel sürdürülebilirliği için yaşamsal bir adımdır. Zeytinliklerin ve narenciye bahçelerinin korunması, kentleşme baskısı ve endüstriyel çıkarlar karşısında bir direniş hattı oluşturmalı; yerel yönetimler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları bu konuda aktif rol üstlenmelidir. İmar ve afet bahanesiyle yapılan doğa tahribatına karşı kamuoyunun bilgilendirilmesi ve hukuki mücadele yollarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu topraklar, atalarımızdan bize miras değil; torunlarımızdan ödünç alınmış bir emanettir. Bu emanetin hakkını vermek hem ahlaki bir görev hem de gelecek nesillere karşı bir borçtur.
İskenderun’un tarihsel tarımsal dokusunu korumak ve yeniden canlandırmak, sadece nostaljik bir çaba değil; aynı zamanda bölgenin gıda güvenliği, ekolojik dengesi ve sosyal yapısı için zorunlu bir yatırımdır. Bu topraklar geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanını beslemeye devam edebilir—yeter ki onu yeniden anlamayı ve ona yeniden değer vermeyi başarabilelim.
Kaynakça:
- Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tahrir Defterleri, TD. 385, 1536.
- Yıldız, Hakan. (2014). Osmanlı Tarım Tarihi Çalışmaları Işığında Zeytin ve Narenciye Tarımı. Ankara Üniversitesi Yayınları.
- T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı (2022). Hatay Tarım Raporu.