Medeniyetin Kalbine Açılan Bir Kapı
İskenderun Kurban Bayramı’na yaklaşırken yeniden bir hareketlilikle canlanıyor. Şehir merkezinin dışına kurulan kurban pazarlarında sadece hayvanlar değil, bir medeniyetin izleri, bir ibadetin derinliği, bir toplumun şefkati alıcılarını bekliyor. Çankaya Asri Mezarlığı civarına kurulan pazarda Anadolu’nun dört bir yanından gelen üreticiler hayvanlarını sergiliyor. Şanlıurfa’dan, Diyarbakır’dan, Niğde’den gelen satıcıların her biri, sadece et değil; emek, sabır ve dualarla yoğrulmuş bir kültürü taşıyor İskenderun’a. Ama mesele yalnızca bir pazar, bir satış meselesi değil. Mesele, kurbanın neden kesildiğini yeniden hatırlamak.
Kurban: Kan Değil, Teslimiyet
İbrahim ile İsmail’in kıssasından bu yana kurban İslam medeniyetinin merkezinde yer alır. Bu ibadet bir hayvanın canıyla değil, insanın nefsini adamasıyla ilgilidir. Kurban, bir insanın “en değerli olanı” Allah için feda edebilmesidir. Etler fakirle paylaşılır, sofralar genişler, gönüller yakınlaşır.
Kurban kesen toplumlar daha az şiddete meyilli, daha yüksek toplumsal duyarlılığa sahip olurlar. Şiddeti törenselleştirmiş değil, merhameti kural haline getirmiş bir inançtan söz ediyoruz. Kurban, bilinçli yapıldığında bir yıkım değil bir yapım aracıdır.
Ve evet, tarihsel olarak incelendiğinde, kurban ibadetinin ihmal edildiği toplumların başka yollarla şiddeti dışsallaştırdığı ve denetimsizleştirdiği de görülür.
İslam Şehirciliği ve Bayram Estetiği
İskenderun gibi şehirler bu ibadetin medeniyet boyutunu anlamamız açısından önemlidir. Zira Osmanlı döneminde kurban sadece bireysel değil, kamusal bir şuurdu. Kesimhaneler, vakıf eti dağıtım sistemleri, mezbahalardaki denetim zincirleri… Hepsi bir toplumsal düzenin parçasıydı. Bugün bu sistemlerin yerini yönetmelikler aldı. Belediyelerin zabıta birimleri, veterinerler, kesim belgeleri, hijyen denetimleri, atık kontrol mekanizmaları... Tüm bunlar medeniyetimizin güncellenmiş hâlidir. Ancak görüyoruz ki hâlâ birçok yerde kesim yerleri eksik, denetimler yetersiz, çevreye duyarlılık düşük. İskenderun’da üreticilerin en çok şikâyet ettiği konu da bu: “Kesim yeri yok, herkes kafasına göre kesiyor.”
Bu eksiklik sadece idari bir mesele değil, bir medeniyetin sahipsiz kalmasıdır. Kurbanın ibadet oluşu kadar, şehir estetiğine uygunluğu, çevreye zararsızlığı, sosyal dayanışmayı beslemesi de önemlidir.
Tarih, Toplum ve Kurbanın Haysiyeti
Unutmayalım ki İskenderun, bir vakitler Osmanlı'nın sahil kalelerinden biriydi. İskenderun Kalesi, sadece askeri bir nokta değil, aynı zamanda gümrük ve hayvan ticareti ile vakıf mallarının dağıtım üssüydü. Kurban mevsimlerinde şehir, adeta bir seferberlik havasına bürünür, ihtiyaç sahiplerine ulaşmak için vakıf görevlileri sabah ezanıyla birlikte yollara düşerdi.
Bugün ise aynı şehirde kurbanlıklar kamyonlarda, ama kesim için uygun yerler yok. Satıcılar pazarda birkaç satışla dönmeyi bekliyor. Alıcılar ise son günü bekliyor. Bu bayram, tüketim ile teslimiyet arasında bir seçim noktasıdır. Devletin üreticiye destek olması, belediyelerin kesim altyapılarını güçlendirmesi, vatandaşın kurbanını doğru yerden ve usulüne uygun kesmesi gerekiyor. Çünkü kurban yalnızca bir et meselesi değil; merhametin, adanmışlığın ve medeniyetin turnusolüdür.
Bayramlık Bir Hatırlatma
Bu bayramda kurban keserken sadece bıçağa değil, yüreğimize de dikkat edelim. Hijyene dikkat edelim, belediyenin gösterdiği alanları kullanalım. Komşumuzu unutmayalım, çevremizi kirletmeyelim. Her parçada bir hayra, her et parçasında bir kardeşliğe, her paylaşımda bir ümmete niyet edelim.
İskenderun’un sahillerinden esen rüzgâr, bu bayramda bizi yine geçmişe, medeniyetimize, Rabbimize yaklaştırsın.
Bayramınız mübarek, kurbanlarınız makbul olsun.