Atakaş Çelik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Naim Atakaş’ın katıldığı toplantının diğer sponsorları ise Yatırım Finansman, Arslan Group ve Asya Taşımacılık oldu.
Atakaş Çelik İhracat Müdürü Haydar Küpeli, Atakaş Çelik’in üretim hatları ve kapasite gelişimini anlatarak şirketin Türkiye’nin en modern tesislerinden biri haline geldiğini vurguladı.
Küpeli, asitleme, tersinir haddeleme, galvanizleme, boyama ve çelik servis merkezlerinden oluşan entegre yapı sayesinde şirketin yıllık toplam 1,1 milyon mt’u aşan işleme kapasitesine ulaştığını söyledi.
Türkiye’nin yıllık 37 milyon mt civarındaki ham çelik üretimiyle dünyanın sekizinci büyük üreticisi olduğunu hatırlatan Küpeli, 2025’te Türkiye’nin Almanya’yı geride bırakarak yedinci sıraya yükselebileceğini, kapasite kullanım oranlarının son yıllarda gerilediğine dikkat çekerek, “2021’de %75 olan kapasite kullanımı 2023’te deprem nedeniyle %57’ye düştü. Bu yıl %62 seviyesine yaklaşmasını bekliyoruz,”
Küpeli, ayrıca Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ve koruma önlemlerinin Türk çelik üreticileri için hem risk hem de fırsat yarattığına dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Türkiye’nin elektrik ark ocağı tabanlı üretim oranı ve lojistik avantajı sayesinde düşük karbonlu ürün segmentinde öne çıkma ihtimali var ve Çin ile Hindistan gibi yüksek emisyonlu üreticilerin fiyatlarının artması durumunda rekabetçiliğiyle Avrupa piyasasında yeni fırsatlar yakalayabilir.”
SEKTÖR İKİ YILDIR ZORLU BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR
Murat Eryılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Atakaş Çelik Genel Müdürü Cem Üstün ve Ekinciler Holding Grup Pazarlama Müdürü Kaan Özülü, Türk çelik sektöründe son iki yıldır süren zayıf talep ve finansal sıkışıklığı ele aldı.
Atakaş Çelik Genel Müdürü Cem Üstün, son iki yıldır çelik sektörünün benzeri görülmemiş bir durgunluk içinde olduğunu belirterek “Eskiden ekonomik durgunluk dönemlerinde faizler düşerdi, bu da piyasaya nefes aldırırdı. Şimdi hem talep zayıf hem de finansman çok pahalı. Bu ikisinin aynı anda yaşanması sektörü zorluyor,” ifadelerini kullandı.
Atakaş Çelik olarak üretimi sürdürdüklerini ve yeni yatırımlarla kapasiteyi artırdıklarını belirten Üstün, buna rağmen piyasada bekledikleri canlanmanın olmadığını ifade etti. Üstün’e göre işçilik ve enerji maliyetleri yüksek olduğu için üreticiler tam kapasitede çalışmak istemesi ancak malzeme satacak pazar olmaması sektörün yaşadığı en büyük ikilem.
ANTİDAMPİNG ÖNLEMLERİ VE İÇ PİYASADA KORUMA ARAYIŞI
Türkiye’de son dönemde Çin ve Güney Kore menşeli soğuk haddelenmiş ve boyalı ürünlere karşı açılan antidamping soruşturmalarına ilişkin konuşan Cem Üstün, bu önlemlerin yerli üretimi korumak açısından gerekli olduğunu ancak dikkatli uygulanması gerektiğini söyledi: “Eğer Türkiye’de üretilmeyen ürünleri de koruma kapsamına alırsak sanayiye zarar veririz. Amacımız yerli üreticiyi korumak olmalı, sanayi zincirini tıkamak değil.”
AVRUPA KOTALARI VE SKDM
AB’nin uyguladığı kotalar ve 2026’da yürürlüğe girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) konusunda görüşlerini belirten Cem Üstün, Avrupa’nın karbon düzenlemelerini “ticaretin yeni filtresi” olarak tanımladı. “Artık sadece ürün kalitesi değil, karbon ayak izi de fiyatı belirliyor. Türkiye düşük karbonlu üretim altyapısıyla bu dönüşüme en hazır ülkelerden biri,” ifadelerini kullanan Üstün’e göre bu sistem içinde Türkiye, diplomatik ve teknik hazırlık yaparsa avantaj elde edebilir.
2026 KAPASİTE %65-66 SEVİYLELERİ BEKLENİYOR
Ekinciler Holding Grup Pazarlama Müdürü Kaan Özülü ise mevcut koşullarda firmaların yatırım yapma motivasyonunun zayıfladığını dile getirdi. “%40’ın üzerinde politika faiziyle, kârlılığı %3-4 olan bir sektörde yatırım yapmak kolay değil. Para politikasında gevşeme olmadan iç talepte kayda değer toparlanma beklenmiyor. Ancak faiz indirimi sürecinin başlaması hâlinde “2026’da kapasite kullanımının %65–66 seviyelerine çıkabileceğini düşünüyoruz. ABD’deki korumacılık önlemlerinin hurda fiyatlarını artırıp çelik üretiminin büyük kısmında hammadde olarak hurda kullanan Türkiye’de kâr marjlarını daraltabilecek. Bununla birlikte korumacılık politikaları ABD'ye ihracat yapması zorlaşan Çin, Meksika ve Güney Kore gibi ülkelerin Türkiye’nin hedef pazarlarına yerleşmesine de neden olabilir.
Çin son dönemde gerilese de Rusya’nın Türkiye’ye ihracatı ciddi şekilde arttı. Bu nedenle antidamping önlemleri yerinde ancak bu defa rekabet başka pazarlara kayıyor. Türkiye’nin dahil olduğu pazarlarda rekabet artarken iç piyasayı korurken, ihracatı zayıflatmamaya dikkat edilmesi gerekir.” Şeklinde konuştu
Kaan Özülü, DİR’in sektör için hayati önem taşıdığını belirtti ve Türkiye’de hurda ithalatının azalırken, kütük ithalatının artmaya devam ettiğine dikkat çekti. 2025’in ilk sekiz ayında kütük ithalatının yaklaşık %55 artarak 2,9 milyon mt’a çıktığını hatırlatan Özülü, “Yeni getirilen %25 yerli ürün kullanma zorunluluğu doğru olabilir ama kalıcı hale gelirse Türkiye’nin inşaat demiri ihracatındaki rekabet avantajı kaybolur,” dedi.
Özülü ise AB’nin karbon politikalarının çevreci niteliğinden ziyade ticari koruma önlemi olarak öne çıktığını ifade etti ve “Eğer üretim zincirimizi belgeleyip enerji verimliliğini kanıtlayabilirsek SKDM bizim için tehdit değil, fırsat olur,” şeklinde konuştu. Türkiye’nin Avrupa’ya en yakın alternatif tedarikçi olduğunu vurgulayan Özülü, devlet düzeyinde müzakere edilmesi gerektiğini de ekledi. Özülü’ye göre firmalar bireysel olarak bu süreci yönetemeyeceği için kamu ve özel sektörün birlikte hareket etmesi gerekiyor.
IRAK VE SURİYE YENİDEN GÜNDEMDE
Özülü, Irak’ın bir dönem dünyanın en hızlı büyüyen inşaat pazarı olduğunu ancak son yıllarda İran menşeli ürünlerin baskın hale geldiğini belirtti. Özülü, Irak’ın ithalatının %90’ı artık İran’dan geldiğini ve Türkiye’nin bahsi geçen pazarda pay kaybettiğini ancak Suriye’nin yeniden inşa sürecinde yeni fırsatların yakalanabileceğini söyledi.
Panelin ardından Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, küresel büyüme beklentisi ve Türkiye ekonomisindeki gelişmelere değindiği sunumunu gerçekleştirdi.