Bazı çocuklar, dünyanın ışığından uzak köşelerde büyür.
Savaşın gölgesinde oyun oynayan Suriyeli bir çocuk, yıkılmış evlerin arasında bir taşla hayal kurmaya çalışır. Yoksulluğun penceresinde büyüyen Hindistan'daki küçük bir kız, gün boyu su taşıdıktan sonra geceleri ders çalışmaya zorlanır.
Biz güvenli evlerimizde ışıkla oynarken, onlar karanlıkta sessizliği ögrenir ve o sessizlik bir gün toplumun ortak kaderine dönüşür.
Bir çağın en acı gerçeği, çocukların masumiyetini çalan karanlıkların sıradanlaşmasıdır.
Bir Afgan çocuğun sokakta çalışması, bir Nijeryalı çocuğun madenlerde gün boyu çalışması veya bir Nijeryalı çocuğun açlıkla mücadele etmesi...
Bu örnekler her gün gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Karanlık artık sadece gecenin değil vicdanlarımızın rengi olmuştur. Çocuklar büyür ama içlerindeki çocuk hep yarım kalır.
Bir toplumun geleceği, çocukların gülüşünde saklıyken, sessizliğe gömülen bir gülüş, geleceğin de kararması demektir.
Bir çocuğun iç sesi, bazen bir toplumun aynasıdır. Ama biz o sesi duymamayı, o aynaya bakmamayı seçtik. Karanlıkta büyüyen çocuklar, ışığı tanımadan büyür. Sevgi görmeden sevmeyi, adalet bilmeden susmayı öğrenir. Ruhları erken yaşta yorgun düşer. Gözleri yaşlıdır ama sesleri yoktur. Örneğin Brezilya'nın favelalarinda yaşayan çocuklar, suç ve yoksulluğun ortasında kendilerini korumayı öğrenir. Onların bu durumu insanlığın ortak utancıdır aslında.
Karanlıkta büyüyen her çocuk bizim ihmallerimizin gölgesidir. O gölgeyi dağıtmanın tek yolu, bir mum yakmaktır. O mum bazen bir sıcak söz, bazen bir sahip çıkış, bazen de sadece " sen varsın" diyebilmektir.
Bir çocuk güldüğünde dünya biraz daha iyileşir. Ama biz karanlığa o kadar alıştık ki, gözlerimiz ışığı unuttu. Şimdi yeniden hatırlamanın zamanı. Çünkü bir toplumun en büyük devrimi bir çocuğun gözlerindeki umudu geri kazandırmaktır.
Haftaya görüşmek dileğiyle, umut ve sevgiyle kalın