Greenpeace 2008 başında yayınladığı ʹʹAkuakültür endüstrisininin sürdürülebilirliği ile yüzleşmekʹʹ adlı raporla balık çiftliklerinin ilgi odağı haline gelen İskenderun Körfezini de içine alan su ürünleri yetiştiriciliğinde kabul edilebilir şartlara dikkat çekiti. Rapor, dünyada her yıl %9 oranında artan deniz ürünleri yetiştiriciliği endüstrisinin yarattığı çevre ve insan sağlığı sorunlarına karşılık sürdürülebilir akuakültür kriterlerini veriyor. Dünyada öncelikle doğal stokların hızla ve aşırı oranda tüketilmesi deniz kaynaklarının da gıda ihtiyacına cevap verebilecek düzeyde kalmasına engel olmaya başladığı vurgulanıyor. Türkiyeʹdeki balık üretiminin %20 sinin elde edildiği su ürünleri yetiştiriciliği konusunda atılan adımlar ise sivil toplum kuruluşlarını ve kamuoyunu tatmin etmiyor. Uzun vadeli sürdürülebilir bir balıkçılık ve dolayısıyla akuakültür politikası olmadan yetersiz kriterler ile girişilen yatırımların daha önce yapılmış hataların tekrarı olacağından endişe ediliyor. Çevre ve Orman Bakanlığıʹnın uygulamaya sokulan ilgili tebliği de yeterli kriterleri sağlayamadığı ileri sürülüyor. Greenpeace Akdeniz, denizler kampanyası sorumlusu Banu Dökmecibaşı, taşınması kararı alınan balık çiftliklerinin daha çözüme kavuşmadan, kirlenen bölgeler rehabilite edilmeden ve daha önemlisi yalnızca mesafe ve akıntı kriterlerine dayalı üstelik çok daha büyük kapasiteli ciftlik planlarının yapılmasının endişe verici olduğunu söyledi. Doğru politikalar ve yasalar ile uzun vadeli çözümler getirecek doğru kriterler belirlenmeden yeni yatırımların yapılmasını desteklemedikelerini ifade eden Dökmecibaşı „Bu anlamda da özellikle hassas bölgelerdeki sivil toplum kuruluşlarının endişelerini paylaşıyoruzʹʹ dedi. Bir akuakültür sisteminin sürdürülebilirliği, kullanılan yem içeriğinden, yavru stoğunun nereden sağlandığına, besinsel ve kimyasal kirlilik yaratacak koşullar oluşturmasına dek pekçok kritere bağlı olduğuna işaret eden Dökmecibaşı, bunların arasında kurulacağı alanın doğru seçiminin de çok önemli olduğunu, Türkiyeʹde yapılması planlanan yeni yatırımların yer seçimlerinde de kritik önem taşıdığının altını çizdi. Greenpeace dünya denizlerindeki kaynakların iyileştirilmesi ve korunması için, acilen %40’ını kapsayacak oranda büyük ölçekli deniz rezervleri oluşturulması için kampanya yürüttüğüne vurgu yapan Dökmecibaşı „Özellikle yatırım planları yapılan alanlardan, önemli balık yumurtlama alanlarına sahip olan İskenderun Körfezi, deniz kaplumbağası yumurtlama alanı ve Akdeniz foku alanlarından biri olan Mersin körfezi gibi önemli deniz canlılarına ev sahipliği yapan bölgelerde varolan kriterler ile ve halihazırda koruma alanı olan ya da Çeşme yarımadası gibi koruma alanı olması gereken bölgelerde bu tür yatırımlara izin verilmemelidir“ diye konuştu.  Greenpeace raporunda da belirtilen söz konusu kriterlerden bazıları; şöyle: “Besin kirliliği ve kimyasal kirlilik: Besin artıkları, atıklar ve ilaç kullanımı sonucu çevre kirliliği yaratılıyorsa sürdürülebilir değildir. Yerel balık türleri: Yetiştirilecek deniz ürününün yerel türlerden olması gereklidir. Yabancı türlerin doğal ortama karışması ekolojik denge açısından önemli bir risk oluşturur. Yem konusu: Balıketi, balık yağı ve atık balığın yem içeriğinde kullanıldığı  sistemler doğal balık stoklarının tüketilmesine yardımcı olduğundan sürdürülebilir değildir. Halen geliştirilmekte olan bitki özlü yem kullanımı sağlanmalıdır. Yerel habitatların korunması: Yerel doğal yaşamın ve popülasyonların herhangi bir şekilde etkilendiği veya risk yarattığı yöntemler sürdürülebilir değildir. Doğadan yavru balık elde edilmesi: Doğadan yavru sağlanması deniz ekosistemine çok ciddi zarar verir, bu nedenle kabul edilemez.  Yerel kaynaklar: Akuakültür üretimi için kaynakların tüketilmesi (örnğ. Içme suyu kullanımı) kabul edilemez.“
Editör: TE Bilisim