Çevre Ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin Ulla Gemisi İle İlgili Köşe Yazarlarıyla Yaptığı Sohbet Toplantısı Değerli arkadaşlar, Türkiye kamuoyu bu konuyu iki haftadan daha fazla bir süredir tartışıyor. Ben bir vesile ile çevrenin tartışılıyor olmasını önemsiyorum. Tabi bu geminin batmasını hiçbir zaman tercih etmezdik. Arzu etmezdik. Ama bununla alakalı bir hikayeyi size başından sonuna kadar, tamamen elimizdeki dokümanlara dayalı olarak takdim edeceğiz. Burada kimin bir yanlışı varsa, bu Bakan olarak ben olayım, benim Müsteşarım, Genel Müdürüm olsun ya da başka bir kurumun yetkilisi olsun açık yüreklilikle her şeyi ortaya koymak lazım. Eğer bunu yapmazsak yani bir muhasebe yapmazsak bunu yapmadığımız sürece eyvah diyerek zaman tüketmenin hiçbir manası olmadığına inanıyorum. Onun için bugünkü sunum kronolojik sırayı takip ederken biraz zamanınızı alacak tabi. Ama ümit ediyorum sizi daha fazla sıkmadan... Arada sorular da sorulabilir. Çünkü kendinize göre bazı önemli yerler görebilirsiniz. Bunu yapma imkanımız da var. - Burada bir şeyin üzerinde durmakta fayda var. İşin en başına giderek Gümrük Müsteşarlığı’nca bu geminin içindeki malın beyanı ne diye bildirilmiş? Kömür tozu olarak bildirmişler. Konşimentosunda ne yazıyor? Kömür Tozu.. - İşin çarpıcı taraflarından bir tanesi de burasıdır. Gemi İskenderun Limanından ayrılmasın diye talimat veriliyor. 25.04.2000’de. - Aşağı yukarı 4-4.5 ay sonra gemi acentası İspanya’nın Avales Limanına dönmek istiyor. Sonra... Bunların hepsi belgelerde var. - Yani aslında burada şöyle bir şey var. Sonuna doğru yaklaştığımız zaman bu senaryoyu göreceksiniz. Galip durumdaki takım topları taça atıyor, zaman kazanıyor. Nasıl olsa galibim diyor. Bir yazının cevaplanması 9 ay sürüyor. Verilen cevapların hepsi uyutmaya yönelik. Zaman kazanmaya yönelik şeyler. - Sonuna doğru geldiğimiz zaman onu sorgulayacağız zaten. Bu Mavi Deniz’in ilk vukuatı değil. Aslında bu arada onu zikretmekte fayda var. Uluslararası atık mafyası paravan acentalar marifetiyle atıkların Türk karasularına, Türk limanlarına getirilmesini, sokulmasını temin ediyor. Ondan sonra da iç hukukun ya da uluslararası hukukun boşluklarından istifade ederek, zaman kazanarak ya gemi batırılıyor ya variller denize atılıyor. Yani bir şekilde kendi ülkelerinden uzaklaştırmak istedikleri atıklarını bizim insanlarımızı da çoğu zaman kazanarak denizlerimize ve kıyılarımıza atıklarını bırakıyorlar. Açık yüreklilikle söylüyorum gelişmekte olan bütün ülkelerin denizleri ve sahilleri uluslararası atık mafyasının açık saldırısına tabiidir.Burada bir şeyi daha sorgulamak lazım. Bu acentanın yani Mavi Deniz acentasına Türkiye’de bağlı olduğu sivil toplum kuruluşlarının tepki koyması lazım. Böyle sicili bozuk adamları derhal üyelikten atmaları lazım. Herhalde Türkiye 10-15 yıldır bu tür olaylarla boğuşuyor. Karadeniz sahillerinde var. Sinop ve Samsun’daki variller var. Geri gönderilenler var. Bir de bazı yerlerde özel sistemlerle denizin dibine bırakılan ve karaya vurmayan variller var. Bunlar gecenin bir yarısında gelip bırakıyorlar. Bu sadece Türkiye’de değil ama.. Bununla alakalı süreci takip ettiğiniz zaman artık onu siz takip edeceksiniz. - Konunun uluslararası platforma en ciddi şekilde taşınması Cenevre’deki toplantıyla olmuştur. - Bakın burası çok enteresan. Denizcilik Müsteşarlığı’nda Ulla Gemisi ile ilgili bir toplantı yaptık. Burada bu acentanın olmaması lazım. Çünkü orada alınacak olan kararlar önemli kararlar. Karşınızda zanlı var. Esas yaptırımı ona karşı yönlendireceksiniz. Acenta geliyor oraya hangi adımı atacağınızı öğreniyor. Ona göre strateji geliştiriyor. - Adam vaziyeti görüyor. Gemi gidecek. Bunun için yargı yolunu kullanmak lazım. Yargı yolunu nasıl kullanacak? Tedbir kararı ile. Haciz üzerinde olduğu sürece bir yere götüremezsiniz. Hemen gidiyor haczini koyduruyor. - Geminin içinde 2 bin 200 ton atık var. Diyorlar ki bunu limbo yapalım başka bir gemiyle götürelim. Mavi Deniz Acentası hemen itiraz ediyor. Bu yükü benim gemimden nakledemezsiniz diyor. Yani bunların hepsi düzmece evraklarla al takke ver külah gidiyor. Burada biraz sonra onu göreceğiz. İki günde haciz konuluyor. 6 ayda tedbir kararı kaldırılamıyor. Süreç elinizdeki notlarda da vardır. Yani 2 günde tedbir konuluyor. 6 aydır tedbiri kaldıramıyoruz. 2 tedbir koydursa bir sene kazanmış oluyor adamlar. - Biz burada hiç kimseyi suçlamıyoruz. Tabloyu olduğu gibi koyuyoruz ortaya. Biz olayı objektif şekilde ortaya koyuyoruz. Bu belgelere dayalı. Yani suçlu belli. Çevre Bakanlığı zaten tek başına suçun hepsini üzerin almış. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır sözü var. Bunu Türkiye’deki bütün kurumların kendi kendine yapması lazım. - Türk Dışişleri Bakanlığı ile İspanya Dışişleri Bakanlığı arasında yazışmalar oluyor. Biz gemi gönderelim, limbo yapalım bu yükü alalım diyorlar. Heyetler de karşılıklı olarak tespit ediliyor. Biz hemen bildirmişiz. Yükün alma çalışmalarında görev alacak heyet bizden isteniyor. Biz hemen bildiriyoruz. Bakıyorlar ki iş ciddi. Mal gidiyor.. Hemen ne yapılıyor? 17.06.2004’de kalkmış olan haciz kararı hemen tekrar konuluyor. Ne yapacaksınız şimdi? Bu da tehlikeli bir atık. Siz uğraşıyorsunuz kaldırıyorsunuz tedbiri. Tam gidecekken, iki gün kala bir tedbir daha konuyor. Bir tedbir konunca zaten 8-9 ay gidiyor. - Bunların hepsi var arkadaşlar. İskenderun 3. İcra Müdürlüğü İskenderun İcra Mahkemesi. Biz burada Denizcilik Müsteşarlığı, icra mahkemesi, şu makam bu makam değil Türkiye’nin mikro filmini çektik koyduk. - Bu tespitler ODTÜ’nün gemi batmadan önceki süreçte almış olduğu numunelerin analizlerinin neticesidir. - Arkadaşlar, bu geminin demirli olduğu yer liman alanı. Buna 300-500 metre mesafede balık avlamak yasak. Yani 3 mil mesafesi yasak. Buraya giremezsiniz, balık avlayamazsınız. Liman sahası çünkü orası. Geminin battığı yerde daha önce ne denize girme söz konusuydu ne avlanma söz konusuydu. Biz burada hiçbir tehlike yoktur diyemeyiz. Ancak şunu da kabul etmek lazım. İki tane profesör arkadaşımız var. Birisi Müsteşar birisi Müsteşar Yardımcısı. İkisinin de ihtisası çevre. Yıllarını çevreyle alakalı araştırmalara vermiş insanlar. Türkiye’de bu konuda söz söyleyecek insanların arasında bu arkadaşlarımız da var. Kaldı ki benim arkadaşlarımın dışında Boğaziçi Üniversitesi’nden, ODTÜ’den, İstanbul Üniversitesi’nden birçok hocanın açıklamaları var. - Şöyle bir beyan oluyor; “eyvah Akdeniz elden çıktı. Yunanistan ve Suriye bizden Akdeniz’deki kirliliğin boyutuyla ilgili bilgi istedi..” Arkadaşlar, 3 kg krom altının meydana getireceği kirliliği bilim adamlarıyla her platformda tartışmaya hazırız. Ben bunu kendim söylemiyorum ki.. Ne kadar bir suyu kirletiyormuş? 308 ton.. Eğer bu geminin battığı yerde 40 metre derinlik varsa, 65 metre yarıçap 130 metre çapında. 200 metre koruma alanı yapıyorsunuz. Burada dünyada krom altı miktarı dünya içme suyu kalitesinde 0.05 mg’dır. Bizim ölçümlerimiz de var. TÜBİTAK’ın ölçümleri de var. - Burada bir tane balık ölümü olsa bile bizi fevkalade enterese eder. Benim Bakanlığa geldiğim ilk günden itibaren izlediğimiz Bakanlık stratejisi ve ülke stratejisi şudur; Türkiye’nin denizlerini, sahillerini, topraklarını hiç kimse kendi tehlikeli atıklarının ve çöplerinin depolanabilecek olduğu alanlar olarak görmesinler. Onun için biz bunlara müsaade edemeyiz. Bizim Samsun ve Sinop’taki -bir kısmı İtalyan menşeli olduğu belgelenmiş olan- varilleri İzmit’teki tehlikeli atık bertaraf etme tesislerinde yok etme imkanımız var. Ama bunu yaptığımız zaman şöyle bir anlayış egemen olacak diye endişemiz var; biz gönderelim, onların denizlerine, kıyılarına dökelim onlar nasıl olsa bunun bir çaresini buluyor.. Oraya geleceğiz ama.. Öyle değil. O bölgedeki insanların maddi ve manevi kaybı mutlaka tazmin edilecektir. Bununla alakalı benim onlarca beyanım oldu. Demişim ki İspanya Hükümetine yetmez, Mavi Deniz Acentasına yetmez, Lafarge şirketine... Lafarge Şirketinin müdürü bize geldi bu konuyla alakalı. Çünkü bu çok ciddi bir ithamdır. Lafarge gibi Avrupa’da ve Türkiye’de çokça işi olan saygın bir firmanın Nadya gemisi İstanbul’da şu anda demirli. İçindeki yük Lafarge şirketinin.. Ulla gemisinin içindeki yük kimin? Lafarge’ın.. Daha önce batan bir gemideki yük kimin? Yine Lafarge’ın.. Biz muhatap olarak karşımıza İspanya hükümetini alırız. Doğrusu da bu. Türk Dışişleri Bakanlığı baştan beri yaptığı yazışmalarda İspanya hükümetini muhatap almıştır. Olayın fotoğrafını doğru çekmemiz lazım. Olayı çarpıtarak bütün Akdeniz elden çıktı demek ayrı bir şeydir. İskenderun Körfezi tamamen elden çıktı. Artık o bölgede avlanma yapılamaz demek ayrı bir şeydir. Burada bir risk var, bu riskin gerçek ölçüsü, miktarı şudur demek ayrı bir şeydir. Yoksa Dörtyol’u, İskenderun’u, Antakya’yı ayağa kaldırmak doğru değildir. Kamuoyunu doğru bilgilendirmesi lazım. Bu konuda basınımızın bize yardımcı olmasını istiyoruz. Bizim kusurumuz varsa zaten bunu yazıyorsunuz. Bunu yazmayın diyemeyiz ki. Suçlu kimse, kimin kusuru varsa onu fotoğrafa koyun. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çevreyle ilgili ortak aklın önderliğinde hareket mekanizmalarını kullanamıyoruz. Türkiye’de çevre facialarına karşı ne basınımız.. Bütün kurumların reflekslerini görüyorsunuz işte arkadaşlar. Biz hep birbirimize benziyoruz. 9 ay bir tedbiri kaldırmakla uğraşıyoruz. Yazı yazacak gemiyi tutun diyecek. Bu geminin içinde tehlikeli atık var. Bırak nereye giderse gitsin. Sahillerimizden dışarı çıkarılsın. Bir de şöyle bir şey var; mevcut Çevre Kanununa göre Bakanlığımızın gemiyi oradan dışarı çıkartma, boşaltma, tahliye etme sorumluluğu yok. Yetkimiz yok daha doğrusu. Bunlar mevcut kanunlarla bize verilmiş değil. Burada sorumluluk Denizcilik Müsteşarlığının. Bizim burada sorumluluğumuz şunla sınırlı Çevre Bakanlığı buradaki tehlikeli atığın çıkartılmasında ve taşınmasında bizim arkadaşlarımız organizatörlük görevi yapar. Analizleri yapar, gerekli uyarıları yapar. Denizdeki böyle bir olayın 17 tane tarafı var. Çocuğun birden fazla ebesi olsa ya topal olur, ya kör olur, ya sakat kalır. Çevre Kanunu neden çıkartamadık onu da söyleyeyim size. Çevre kanunu geçtiğimiz yasama yılında çıkacaktı. Alt komisyonda bir seneden daha fazla tartışıldı. Belediyeler, il özel idaresi, yerel yönetimler kanun tasarıları meclise gelince bunların yasalaşması gerekiyordu. Çünkü çevre kanununda bunlara bazı atıflar var. Bunlar çıkmazsa bizim kanun mesnetsiz kalacak. Olay bu.. - Geminin battığı gün yapmış olduğumuz açıklamalarda bu endişelerimizi dile getirmiştik. Bununla alakalı net şeyler söyleyebilmemiz için geminin üzerinde yapılan çalışmaların sonucunun bize ulaşmasından sonra geminin batış sebebiyle alakalı kesin bilgiler verebileceğimizi söylemiştik. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının yapmış olduğu çalışmaların dokümanları bize geldi. Bize şu anda geminin çürüyerek mi battığı yoksa bir sabotaj neticesinde mi battığı intikal eden raporlarda mevcut değildir. - Bizim objektif olmamız gerektiğine inanıyorum. Başbakanlık Acil Müdahale Genel Müdürlüğü kendisine intikal eden bilgiler doğrultusunda bir değerlendirme yapıyor. Bu işin suçluları hakkında gerekli tahkimat ve soruşturma yapılacaktır. Ben geminin battığının ertesi günü merkez ve taşra teşkilatlarımda burada kusuru olan kişilerle ilgili teftiş başlattık. Bu benim iç denetimim. Ancak ben burada hangi kurum ya da kişinin zaman kazanmaya yönelik tavrı varsa bu batıştan maddi ve manevi bölge insanının kaybı varsa, böyle negatif bir tablonun ortaya çıkmasında kimin kusuru varsa elbette ki onun cezalandırılması gerekir. Bütün belgeler ortaya çıktıktan sonra bu sürecin başlayacağına inanıyorum. - Denizcilik Müsteşarlığı ile alakalı ya da yargının burada gecikmesinden dolayı kurumlar arasındaki yazışmalar, liman başkanlığının demorajdan dolayı gemiyi bırakmaması.. Bunların hepsini yan yana koyduğunuz zaman bu sonuç ortaya çıkıyor.
Editör: TE Bilisim