Arabesk

Arabesk

Eğitim-Sen Kadın Sekreteri, son günlerdeki tartışmalara değinerek açıklama yapmış:Kadın kimliği üzerinde tahakküm kurmak isteniyor” demiş…
Doğrudur… Buna kimsenin itirazı yok ki?
Tahakküm”ün anlamını sor, kim bilir. Zor… ancak bizim gibi dinozorlar…
Baskı… Zorbalık… Hükmetmek…
Eeee yani ablam, “Baskı kurmak isteniyor” deseydin daha “Şık” durmaz mıydı? Bu bir şey değil, googlee ile büyüyen, kimliğini facede bulan, gençlerimize ne demeli: Adamlar resmen yeni bir yazım dili kuruyorlar… Facede her şeyin bir anlamı var:
"Güseellll” diyo… Meğerse, “Güzel” diyecekmiş.
Evet “Ewet”, İyi “İii”, Sağol “Saol”, Bak “Bag”…
Örnek o kadar çok ki…
Başbaşa kaldığımda soruyorum:
“Ey Türkçe! Kimlerin koynuna girdin de böyle oldun? “…

*****

“Uy anam anam... Haziranda ölmek zor”…
Nazım Baba, zamanında böyle demiş…
Valla İskenderun’da da köşe yazarlığı yapmak zor…
Dönem dönem bazı dostların köşe yazılarında okuyorum: Yazılarına, “Ben daha önceleri de bu konuyu birkaç defa yazmıştım, şimdi de bir defa daha yazıyorum“… diye başlıyorlar...
Bence komik… Bu neyin itirafı oluyor: “Ben bu konuyu defalarca yazdım ama beni kimse iplemiyor” oluyor… Eee yani bi defa daha yaz kardeşim… Nasıl olsa ipleyen olmuyor. Yenilen pehlivan örneği…
Bir dönem, anlatacaklarını yazıyla ifade edemeyenler, köşe yazılarında resim kullanmaya başlamışlardı…
Şükür… o sendromu atlattık…
Rahmetli babam Hazım Hastürk, “bir yazıyı öyle bi yazacaksın ki, bir daha yazma ihtiyacını duymayacaksın” derdi.
Zor, gerçekten zor… Bir Haziranda ölmek; bir de İskenderun’da köşe yazarlığı yapmak...

*****

Antakya Medeniyetler Korosu, gerçekten yüzümüzü, yüreğimizi aydınlattı…
Gurur duyduk… var mı ötesi…
Aralarında; imam, papaz, rahibe, öğrenci, öğretmen, ev hanımı, manifaturacı, kuyumcu, mimar ve emekli insanlar var…
Müzik gönül işi, yüreğini koymazsan bu işe başaramazsın.
Antakya Medeniyetler Korosu Derneği’nin Başkanı Yılmaz Özfırat’ı kutluyorum.
Amma... Çalgıcılığımdan olsa gerek araya bir mezur girip “Hop dedik” diyorum. Acele edilmiş gibi geldi. Sanki medeniyetler konusu bir tek Antakya’ya yakıştırılmış gibi. İskenderun’da, bu konuda gayet medeni… Şarkı söyleyebilen imam İskenderun’da da var. Ya da ev hanımı Kırıkhan’da, kuyumcu Reyhanlı’da…
Ha şimdi hemen atlarız: “Vay… İskenderun-Antakya inatlaşması mı ?” diye…
Yok be kardeşim… zaten inatlaşsakta, hep altta biz kalıyoruz.
Benim asıl derdim başka. Yukarda yazdıklarım fasa fiso…
Ya biraz daha geç inilseydi de sahaya, birazcık, mini minnacık… Müziksel kalite yakalansaydı, tını yakalansaydı, olmaz mıydı? Adam bisikletçi olabilir, şarkı söylüyorsa, eğitilebilinir bir kulağı vardır. Akademik düzeyde yardım alınabilirdi. Ki, bu şans hala var. Haaa bu korodan ne anladığınıza bakıyor… İnsanları sıraya dizersiniz sahnede, şef çubuğunu sallar, bir iki, üç, başlayın…
Biz.. böyle yaptık… böyle istedik… böyle oldu diyorsanız da; önünüzde saygıyla eğiliyoruz ve İskenderunlular olarak Antakya Medeniyetler Korosu’nu destekliyoruz.
Amacım, altını çizerek söylüyorum, hır çıkarmak değil!
Bu arada, bir fırsatını bulursanız, Şef Sezgin Suna yönetimindeki Antakya Polifonik Korosu’nu dinleyin…
Şapkamı çıkarıyor, saygıyla eğiliyorum önlerinde…

*****

Şimdi bu durum nolcek?
Antakya İskenderun arası 60 kilometre…
Antakya büyükşehir olursa, oldu, olacak…
Kimse bilmiyor, kimsecikler de açıklama yapmıyor.
Sınırlar tartışılıyor…
Kesin bir şey var… Yine gol yedik…
Halit Sapmaz, Refik Kireççi ile sabah çayında Antakyalıları çekiştiriyoruz, kulaklarını çınlatıyoruz…
Refik Baba’dan kapanış fıkrası:
“Çocuk okuldan bir gözü şişmiş morarmış şekilde eve geliyor. Anne panikliyor. Bu ne hal oğlum ne oldu diyor. Çocukta arkadaşı tarafından dövülüp gözünün şişirildiğini yarın intikamının çok acı olacağını söylüyor. Anne olur mu oğlum kavga yok. Ben yarın sana pasta yaparım arkadaşına götürür beraber yersiniz, barışmış olursunuz diyor.
Pastayı alıp okula götüren çocuk, akşam ikinci gözü de şiş geliyor.
Antakyalı… Pastayı az bulmuş…

*****

Biliyorum, dış güçler uzun zamandan beri yazmadığım için ellerini ovuşturup seviniyorlardı…
Boşuna sevinç.
Uzun bir aradan sonra yine… Ben geldim…